Malum konu Kardemir.
Ve bizim hassasiyetimiz belli.
Genç Türkiye Cumhuriyetinin ilk ağır sanayi gözdelerinden, bölgenin olmaz ise olmazı, fabrikalar yapan fabrika. Ciğerlerime işleyen pas kokusu ile genzimize yapışan demir tozunun bile yıkamadığı güçlü beden ve beyinlerin, alın terini eriyik demire akıtan aslan parçalarının ekmek tekkesi. Ve hakim hissedarların güç kaybetme korkusu ile sendikal mücadele biber gazı sıktırıp, özel güvenlik görevlilerine insafsızca coplattığı ve sonradan da iş akitlerini fesh ettiği yiğit çelik işçilerinin ekmek teknesi.
Yanımız belli.
Yönümüz belli.
Şimdi lütfen aşağıdaki mektubu iyi okuyun.
Demir çelik fabriklarına ve sonradan Kardemir’e emek veren bir isim Adnan Yeşilçam’ın haykırışı.
Sağır kulaklar, kurumuş vicdanlar da duysun.
Okuyun lütfen.
Çocuklarınıza okutun, tanıdıklarınıza okutun, etrafınızdakilere, akrabalarınıza, bilmesi gerekenlere okutun.
Ve sonra lütfen bir dakika.
Evet, evet bir dakika başınızı elinizin arasına koyup düşünün.
Mücadele büyük.
Mücadele, sadece erk sahiplerinin sermaye gücü ile yaptım-oldu, izleyenlerin yaptılar-oldu gibi basitçe geçirilecek bir mesele değil.
Şimdi lütfen okuyun;
“Azizler ve kölelerinin şehri Karabük.
Sözüm meclisten ta içeri. Bir şehir düşünün, kendi insanına her gün biraz daha düşman, her gün biraz daha bencilleşen, anlık küçük menfaatler uğruna fikir değiştiren, kim güçlüyse onun bayrağını sallayan, hırsızı, arsızı, namussuzu el üstünde tutup, güzel insanlarını bir bir kaybeden, dün çay içtiği arkadaşını yarın bir çırpıda sırtından vuran. Ve daha kötüsü bütün bunlara rağmen konuşurken sözüm ona ”adamlıktan” taviz vermeyen! Sivil toplum kuruluşlarından gazetecisine, televizyoncusundan sendikacısına, derneklerinden esnafına, işçisinden memuruna, bir şehir ancak bu kadar kendine ihanet edebilir. Sadece bu saydıklarımın içinden bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar kişi çırpınıyor bu şehir için. Gerisi mi. Karabük için hiçbir şey yapmayan, buna rağmen Karabük’ün ekmeğini, kaymağını yiyen, işçiyi emekçiyi, halkı sömüren, şehrin kaderini değiştirebilecek kararları verecek gücü olan şehrin azizleri ve onların köleleri. Karabük’ü Karabük yapan iki önemli unsur var. Birincisi Kardemir A.Ş. ikincisi Karabük’ün incisi işçi takımı Karabükspor. Detaylara girmeyeceğim. Bu iki unsurun nerelerden nerelere getirildiğini aslında herkes biliyor ama sadece cesur olanlar ve kendini satmayanlar konuşabiliyor. Yıllarca en kötü zamanında emek verdiğimiz, fabrika kötü durumda diye ücretsiz izinlere neredeyse gönüllü çıktığımız, evimiz bildiğimiz Kardemir A.Ş. den, 2010 yılında sırf anayasal hakkımızı aradık diye şehrin azizleri tarafından kovulduk. Oysa kavgamız hepimizin ortak kavgasıydı. ALINTERİ HAKKI. Koca şehir üç maymunu oynadı. Herkes deve kuşu gibi kafasını kuma gömdü. Köleler sustu. Çünkü efendileri olan şehrin azizleri öyle istiyordu. O tarihlerde en büyük yanlışlardan biri olan sendika başkanı zat, aynı zamanda Karabükspor’un da başkanıydı. Yine bir avuç cesur adam olarak bas bas bağırdık bu adam yanlış diye. Kimse dinlemediği gibi birde hain ilan edildik. Bugün biz haklı çıktık. O günlerden bu günlere birçok arkadaşımızın yuvası dağıldı, ocaklar söndü, uğradığımız haksızlığa dayanamayıp hastalananlar, başka sebeplerden vefat edenler oldu. Benim gibi doğup büyüdüğü şehrinde barınamayanlar, başka şehirlere göç edenler, ailesini bırakıp yurt dışında çalışmak zorunda kalanlar oldu. Dün bizim yanımızda görünenlerden bazıları bile eşini dostunu işe aldırdı Kardemir’e. Peki bizim suçumuz neydi? Bugün alınan ücretler ve yeni iş sahibi olanlar için biz bedel ödemişken, neden biz halâ hain durumundayız? Neden bizlerden hiç bahsedilmiyor? O dönemin Karabük milletvekili Mehmet Ali Şahin ile görüştüğümüzde bizlere işe iade mahkemelerini kazandığımız takdirde işimize iademizle ilgili söz vermesine rağmen, mahkemeyi kazanıp kendisi ile görüşen arkadaşlarımıza “bu fabrikanın özel sektör olduğunu” ve “bununla ilgili bir şey yapamayacağını” söylüyor. Bugün Kardemir A.Ş. de ve Çelik iş sendikasında halâ yönetim kavgaları devam ediyor. ”Azizler fabrikayı ve büyük pasta paylarını halâ paylaşamıyor demek ki. Ve aldığım duyumlara göre yönetim kurulu başkanlığına Mehmet Ali Şahin’in getirilmesi için birileri ciddi çalışma içerisinde. Bakalım böyle bir şey olursa sayın Şahin sendikal süreçte haksız yere işinden atılanlarla ilgili bir girişim yapacak mı? Kendim için asla böyle bir talebim yok. Asla o şehre ve o fabrikaya bir daha dönmeyeceğim. Ant olsun. Ama buna ihtiyacı olan mağdur arkadaşlarımız var. Umarım onlar için bir adım atılır. Ve hem Kardemir hem Çelik iş sendikasında yaşanan bu yönetim değişikliği çalışmaları üzerine duyduğuma göre işçilerin tek derdi ”aman huzurumuz bozulmasın” mış. Huzurdan anladığınız şey “aman bize dokunmayın, malı kim götürürse götürsün” anlayışı sanıyorum. Bunun ne kadar yanlış bir bakış açısı olduğunu bir gün mutlaka anlayacaksınız.
Ve Karabükspor. Karabükspor’da yine kendine başkan diyen bir zat, karşısına aday çıkmasına rağmen oturduğu koltuktan bir türlü kalkmak istemiyor. Çünkü muhtemelen altına pislemiştir. Ve sırf menfi çıkarları için koltuğu bırakmamak uğruna, bütün istifa taleplerine ve kulübün düşürüldüğü bu vahim duruma rağmen kendine kurnaz çözümler bulup, kuruluşundan bugüne asıl üye olan 4000 Kardemir işçisinin ve diğer Karabük’lü yönetim kurulu üyelerinin üyeliğine keyfince son verip, Ankara’dan 120 yeni üye yapabiliyor. Ve yine bütün bu yaşananlara rağmen bütün şehir de sessizlik hâkim. Çünkü bugün halâ susanlar ya suça ortaklar, ya korkuyorlar. Ve her şekilde zaten suçlular. En büyük tepkiniz sadece çay içerken fısıl-fısıl sızlanmak olur birbirinize. Çünkü korkaksınız, çünkü bugünkü çıkarlarınız bu kadarına müsaade ediyor. Ve her haksızlığa uğradığınızda gözünüz, öne çıkıp sizin hakkınızı arayacak kahramanlar arayacak. Çünkü sizin bunu yapacak cesaretiniz yok. Bugünkü refahına güvenme, çünkü ilk fırsatta onu senden yavaş yavaş geri alacaklar. Ve bu kafayla giderseniz bir gün hepinizi zor ve kötü günler bekliyor emin olun! Çünkü KRAL ÇIPLAK ve sizin bunu haykıracak cesaretiniz yok. Siz birbirinizi tüketip, haksızlığa, onursuzluğa, hırsızlığa, namussuzluğa sustukça Şehrin Azizleri hiç bitmeyecek. Ve siz hep köle kalacaksınız. Dün biz harcandık, yarın seni harcayacaklar, sonra senin çocuklarını. Zülfü Livaneli’nin çok sevdiğim bir sözü var, yazımı onunla tamamlamak istedim.
“Bir yerde kötülük varsa orada herkes biraz suçludur.”